Dün gece seni gördüm rüyamda…Gidişini gördüm, apansız, ansız… Sonra geçen yılları, çektiğim acıları, seni arayışımı gördüm.
Buldum seni! Onca yıldan sonra buldum. Ne saçında bir aşk vardı fazladan, ne de yüzünde bir kırışık…
Ağlamaklı oldum, sustum. “Niye?” diye dökülüverdi ağzımdan sözcükler : “Niye gittin?” Doldu gözlerin, sustun. Sonra “Gitmeliydim“ dedin, “Mecburdum”. Öyle ya, mecburdun. Arkanda bırakırken beni, yanımda kalmaya mecbur değildin, ama gitmeye mecburdun işte. Mecburdun bana yokluğu yaşatmaya! Mecburdun hüzün dolu saatlerde beni ağlatmaya! Mecburdun…
Bulmuştum ya seni, önemli değildi çektiklerim… Önemli değildi seni bulduktan sonra…”Gel” dedim, sustun. “N’olur gel!” dedim, doldu kahverengi gözlerin. Ve yaşlar yanaklarından süzülürken anladım gelmeyeceğini… Nasıl döküldü dudaklarından o üç hece : “Ge-le-mem” ?
Bırakacak mıydım seni? O kadar yıldan sonra doya doya sarılamadan, hasretimi gideremeden, bırakıp gidecek miydim yani?
Son kez sarıldım sana. Ağladım , ağladım, ağladım…
Gözümde yaşlarla uyandım sonra! Sen “Gelemem” demiştin bana, “Gelemem” demiştin son defa…
Küçücüktüm sen beni bırakıp gittiğinde… Masal anlatılacak çağlarımdaydım. Ve sen o kadar küçük olmama rağmen belki de beni en iyi tanıyandın. Her halimle saftım senin yanında… Çoğu zaman komiktim, belki de aptalca konuşuyordum ama bendim, senin kızındım işte..
Bir çok halime tanık olamadın… Saçlarımın upuzun olduğuna mesela, boyumun senin kadar olmasına ve hatta artık genç bir kadın oluşuma… Ama ben aslında hala o saf ve komik olan kızım. Zaman hiç geçmişe doğru akmıyor ve ne yazık ki benim o komik hallerim de daha az ortaya çıkıyor. Saklanıyor artık kalbimin çocuk yanı…
Yazık… Etrafımda yıllarımı tükettiğim o kadar insan varken, beni gerçekten tanıyanlar bir elin parmak sayısını geçmiyor. Yani bu kadar insan tek bir tek sen etmiyor..
Küçücüktüm beni bırakıp gittiğinde ve ben hep küçücük kaldım ardınca…
Bana bir masal anlat baba… Masal dinleyesim var…
Başımı dizine koyup uyumak istiyorum doya ,doya.. küçükken olduğu gibi kalbinin atışını dinlerken ‘’Acaba benimki de böyle mi atıyor?’’ diye düşünmek istiyorum…
Saatlerce yürümek istiyorum seninle. Her adımını seninkine göre ayarlamak, aynı anda sağ atmaya çalışmak, sana ayak uydurmak istiyorum…
Sesini duymak istiyorum ben! Gözlerini görmek, ellerini tutmak, kucağında uyumak… Yeniden harçlık almak istiyorum senden…
Bana bir masal anlat baba… Masal dinleyesim var…
Ben masal dinlemek istiyorum sen uyuyorsun bana.. şimdi oturup yıldızlara bakıyorum ve masallar anlatıyorum sana… Ama sen uyuyorsun baba…
Hadi uyan baba
Sabah olmadan çık balığa
Oltan hasret kaldı sana
Çaparin paslanacak dura dura
Hem tam balığa çıkılacak hava
Hadi uyan baba…
Hadi uyan baba
Tıraş takımların banyoda
Aynanın önünde durmakta
Hepsi bıraktığın yerde
Uzamıştır sakalların, tıraş olsana
Hadi uyan baba…
Hadi uyan baba
Bak palton eskidi dolapta
Güz geldi geçti, kış kapıda
Paltonu giy baba, hastalanma
Bu soğuk havada, ayazda
Hadi uyan baba…
Uyansana baba…
Üzerinde yeşiller var,
Sen yeşili sevmezsinki baba?
Baba!
Sıkılırsın orada…
Sıkılırsın dört daracık duvar arasında
Baba hadi uyansana!
Uyan baba! Uyansana!
Uyansana…
Masal anlatılacak çağlarımdaydım sana bu şiiri yazdığımda… O çağlardan bu yana masal dinlemek istiyorum ben…
Bana masal anlat baba..
Masal dinleyesim var…
Kızın…
Dip Not: Evet bugün Anneler Günü… Ve aynı zamanda senin ölüm yıl dönümün baba… 9 Mayıs… Sensiz geçen 12 yılın ardından kocaman bir kızım artık… Ama küçük, saf ve komik kızın hala burada baba.. Ve inan seni çok özledi… SENİ ÇOK SEVİYORUM BABA!
9 Mayıs 2010 – Şehnaz Baykuş
2 Yorum
Senin kalbinde öyle çarpıyor…Adımlarını uydurabileceğin bir babadan ayrı geçse de günlerin, bir yol var işte önünde Şrhnaz'ım!
Ah özlemek ne kederli bi kelime!
Ge-le-mem ! dese de inanma sen!
Hiç bir an gidemedi bile 😉
Senin kalbinde öyle çarpıyor…Adımlarını uydurabileceğin bir babadan ayrı geçse de günlerin, bir yol var işte önünde Şrhnaz'ım!
Ah özlemek ne kederli bi kelime!
Ge-le-mem ! dese de inanma sen!
Hiç bir an gidemedi bile 😉