“Kaldırıp atmak da, mülk edinmeye çalışmak da kendilerini eşyaların sahibi zannedenlere mahsustur. Oysa sahipleri değil, sadece hikayeleri vardır eşyaların. Ve zaman zaman bu hikayeler, onlara bulaşan bu insanlara sahip olur…”
İlkokuldan kalma küçük kalemlerimi saklarken hala, evimi yuvamı bırakıp gitmek de neyin nesi?
Taşınıyorduk… Kiracısı olduğumuz evden ayrılıp yeni satın almış olduğumuz o büyük evimize taşınıyorduk. Hem o evde kendime ait bir odam da olacaktı. Ama mutlu değildim, olamıyordum. Yeni eve geldiğimizde oturup saatlerce ağladım. Benim derdim başkaydı; o evin duvarlarında babam vardı. Attığımız eski koltuklarda anılarım, eskimiş halımızda çocukluğum vardı. Fakat yeni evimizde hiçbirini göremeyecektim artık…
Babamla ne çok hatıralarım vardı yaşadığım… Sabahları kahvaltı masasındaki hali hala gözümün önünde. Uykusundan uyandırırken oynadığımız oyunların hepsi aklımda. Orada bir ev vardı ve evin içinde babam… Babam hala o evin duvarlarında, sanki çağırsam gelecekmiş gibi yaşıyor, biliyorum…
Hayatımı temel yapıp üzerine anılardan, yaşanmışlıklardan koca bir bina dikmiştim. Kimsenin bilmediği sırlarımı öğrenmişti eşyalarım. Ağladığıma, dertlendiğime tanık olmuşlardı hepsi… Ama bir gün içinde yitip gitmişlerdi işte…
Bir dilleri olsa da konuşsalar keşke… Neler anlatırdı o eşyalar bize? Sorsaydım duvarlara “Babam nerede?” o zaman tek tek canlanırdı anılar, serilirdi gözlerimin önüne…
Bir de fotoğraflar var tabi hayatımıza anlam veren. Bakınca geçmişteki güzellikleri getirir insanın aklıma. Gülümseriz her seferinde… Hiç yaşlanmayacak bedenlerimizle, en çocuksu hallerimizle var oluruz onların içinde…Eşyalar kendimizi göremediğimiz aynalar bence. Fotoğraflar gibi onlar da yansıtırlar bizi…
Eşyalar… Eşyalara tohumlar ektiğimiz topraklar diyebiliriz aslında. Anılarımızı ekeriz tek tek, özenle… Henüz filizlenmemiş olsalar da toprağın içinde yavaş yavaş büyüdüğünü, her geçen gün daha çok anlam kazanıp değerlendiğini biliriz… Ürürnlerimizi toplar, anılarımızı biriktiririz odalarda…
Yaşayan varlıklardır eşyalar… Gören duyan, hisseden ama susan… Yaşamlarımızı saklayan… Dönüp geriye baktığımızda ilk aklımıza gelen…
Şehnaz Baykuş – 7 Kasım 2003
4 Yorum
teşekkür ederim yakamoz 🙂
boğazımda bir düğümle okudum yazını
gerçekten çok duygulandım…
Kybele,
Hepimiz gitmek istiyoruz, uzaklara… Belki de kalışımızın nedeni de budur aslında?
İlkokuldan kalma küçük kalemlerimi saklarken hala, evimi yuvamı bırakıp gitmek de neyin nesi?…. gitmek istiyorum deyişimin aslında sıkıldım demek olduğunu anlattı bu cümle bana….